⛱️ Deniz Kirliliği Ile Ilgili Dergi Yazıları
Denizkirliliği ile ilgili gazete ve dergi yazıları getiriniz. Soru: Deniz kirliliği ile ilgili gazete ve dergi yazıları getiriniz. Cevap: İnternetten bu konular ile ilgili gazete ve dergi yazıları bulup getirmeniz gerekmektedir.
Denizcilikleilgili iki favori dergim var. Bir tanesi SeaNews. Bir de Deniz Mecmuasını beğe-niyorum, araştırmaları ve deniz tarihi noktasındaki özellikli yazıları var. Sizin oluşturduğunuz bu portreleri ilgiyle takip ediyorum. Sektörün, kendi adına bir şeyler ortaya koymuş insanlarını detaylı
rektirmektedir Bu süreçte en büyük pay ise deniz taşımacılığının olmuştur(4). Petrol ihracat ve itha-latındaki artış, doğal olarak deniz yolu ile petrol taşımacılığının büyümesine ve buna bağlı olarak birçok sorunu da beraberinde getirmiştir(5). Bu sorunlardan biri ve en önemlisi taşımacılıkta kul-
c) Deniz kazalarının incelenmesi ve raporlanması ile ilgili uluslararası prosedürleri takip etmek, IMO’ya bildirimi yapılacak deniz kazaları ile ilgili dokümanları hazırlayarak iletmek, d) DEKİK görevlileri tarafından hazırlanan sonuç raporu ve yazıları değerlendirmek ve ilgili yerlere göndererek takip etmek,
Deniz Kirliliğinin Ekosisteme Ve İnsan Sağlığına Etkileri. Deniz ve iç sularımızda canlı yaşamın sayıca ve türce giderek azalması, kirliliğin, yanlış yapılaşmanın, aşırı avlanmanın, yanlış teknoloji kullanmanın en önemli belirtileridir. Çeşitli yollardan meydana gelen deniz kirliliği, toplumların korunması ve.
Bu internet sitesinden tüm özellikleriyle faydalanabilmeniz için çerezler (cookie) kullanıyor. Bu internet sitesini kullanmaya devam ederseniz, çerez kullanımını kabul etmiş olursunuz. Konuyla ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak için Gizlilik Politikamız sayfamızı inceleyebilirsiniz.
Deniz kirliliği tüm dünyanın ve aynı zamanda ülkemizin de önemli problemlerinden biridir. Deniz kirliliği ile birlikte denizlerde istilacı türlerde artış
VMWz. Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir. BOĞAZLAR'DA DENİZ KİRLİLİĞİ Çağımızda doğatı en fazla tehdit eden tehlikelerin başında Çevre Kirlenmesi Gelmektedir. Çağımızda doğa ve çevre kirlenmesi, hava, kara, su ve denizlerde yaşayan canlıların doğal gelişmelerini ileride giderilmesi mümkün olmayacak şekilde olumsuz yönde etkilenmektedir. Yeryüzünde hayatın kaynağını oluşturan su ve deniz kirlenmesi, çevre kirlenmesinin önemli bir kesimini oluşturmaktadır. Günümüzde deniz kirliliği deniz suyundan oksijen azalmalarına, denizlerde yaşayan canlılarda zehirlenme belirtilerine neden olmakta ve denizdeki canlıların ve deniz kaynaklarının giderek yok olamsına neden olamktadır. DENİZLER'DE MEYDANA GELEN KİRLİLİĞİN; Deniz kıyıları boyunca kurulmuş bulunan yerleşim merkezleri ve sanayi tesislerinden, Hava yolu araçlarından, Denizlerde kurulmuş bulunan platform ve boru hatlarından, Gemilerden, meydana geldiği görülmektedir. Burada gemilerden meydana gelen kirlenmelerin, Kazadan kaynaklanan kirlenmeler, Kasıtlı veya bilgizice yapılan kirletmeler şeklinde iki ana grupta ortaya çıktığı tespit edilmiştir. GEMİ VE DENİZ ARAÇLARIN'DAN KAYNAKLANAN KİRLENME Türkiye, deniz ulaştırması açısından dünyanın en önemli noktalrından birisinde bulunmaktadır. Karadeniz ile Akdeniz arasındaki tek deniz ulaşım yolu İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara deniz vasıtası ile sağlanmaktadır. Boğazlarımızdaki deniz trafiği, özellikle İstanbul Boğazı gibi yoğun yapılaşmanın görüldüğü noktalarda doğal ve yapay çevre bakımından çok ciddi çevresel riskler yatmaktadır. Bunlar; Gemilerin normal operasyonlarından kaynaklanan sintine ve balasat gibi atıklar ile çöplerini denize boşaltmaları, Gemilerin legal veya illegal yollardan taşıdıkları tehlikeleri atıkların veya maddelerin denize boşaltılamsı,kaza durumunda denize petrol veya diğer zararlı maddelerin yayılması gibi onuçlara yol açabilecektir. Gemilerin ve diğer deniz araçlarından denizlerin kirletilmesine neden olan maddeler, özellikle uluslararsı sözleşmeler ve deniz kirlenmesini önleme kuralları gözönünde bulundurularak, beş başlık altında toplanabilir. Bunlar, PETROL VE PETROL TÜREVİ MADDELER ZEHİRLİ SIVILAR AMBALAJLI ZARARLI MADDELER PİS SULAR ÇÖPLER'DİR. Ayrıca gemilerin limanlarda yükleme ve boşaltma işlemleri ve temizlik işlemleri sırasında meydana gelen kirlilik en önemli kirlilik konularından birini teşkil etmektedir. Özellikle petrol tanklarının yıkanması sırasında ortaya çıkan büyük problem olmaktadır. Gemilerin sıntine sularını denizlere basmaları, gemilerdeki diğer pis suların ve ambar temizleme işlemi sıarsında çıkarılan çöp ve atıkların denizlere atılması, kirli balasat sularının denize verilmesi, gemilerin gaz_free işlemlerinden kaynaklanan kirlilik, gemileri yakıt ikmali ile ham petrol ve petrol ürünleri, LNG veya LPG ile kimyasal yükler ve benzeri yükleri taşıyan gemiler Boğazlarımızda önemli ölçüde çevre kirliliği yanında, can ve mal güvenliklerini de tehlikeye sokmaktadır. Gemi kazalarından bazılarını özetlemek gerekirse 1-Independenta; , Haydarpaşa önlerinde ton'dan fazla ham petrol yüklü tanker infilak etmiştir, 2-Blue Star; , İstanbul Limanı'nda ton amonyak gazı denize yayılmıştır, 3-Jambur-Datongsham; , İstanbul Boğazı'nda ton gazoil denize akmıştır, 4-Rabinion-18; , İstanbul Boğazı'nda canlı hayvan yüklü gemi batmıştır, 5-Nassia; , İstanbul Boğazı'nda yaklaşık ton ham petrol denize akmıştır. DENİZ KİRLİLİĞİ VE KAYNAKLARI Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, tüm dünyada olduğu gibi, deniz kirliliği ve kıyılar ile ilgili sorunlar ayrı bir onem taşımaktadır. Sanayi, deniz taşımacılığı, şehirleşme, turizm ve atıkların boşaltılamsının yanısıra oluşan deniz kazaları ile de her geçen gün denizlerimiz daha hızlı kirlenmeye başlamıştır. Özellikle Karadeniz'de olduğu gibi ülke dışındaki su havzalarından taşınan kirlilik de denizlerimizi büyük ölçüde kirletmektedir. Denizlerin kullanım alanlarında birisi, kirlilik veren deşarjlar için bir alıcı ortam olarak kullanılmasıdır. Bu kirlilik deniz kıyısındaki yerleşim yerleri ve endüstrilerden doğrudan verilebildiği gibi akarsular, yağmur suları ve hava kirliliği ile de daha uzak bölgelere taşıma yoluyla verilebilir. Bunun yanında endüstriyel olarak petrol ve petrol türevlerinin yaygın bir şekilde üretilip kullanılması, kullanım sonucu yapılan deşarjlar, deniz taşıması ve kazalar denizlerin kirlenmesinde önemli rol oynarlar. Ege Denizi'nde kirleticiler genellikle; 1-Yerleşim sonucu evsel atıklarla, 2-Sanayiden kaynaklanan atıksu deşarjlarıyla, 3-Yağış sonucu yıkanma ve üzülmeyle, 4-Tarımsal faaliyetler sonucuyla, 5-Liman faaliyetleri ve deniz trafiğiyle, 6-Denize ulaşan nehir ve akarsular vasıflarıyla,ulaşırlar Ege Bölgelerinde sanayi gelişimine paralel olarak gerçekleşen nüfus artışı yurdumuz ortalamasının üzerindedir. Turizm sonucu özellikle yaz aylarında nüfus çok artmakta ve kirlilik yükü normalin çok üzerine çıkmaktadır. Mevcut altyapı da yetersiz kaldığından sorunlar ortaya çıkmaktadır. Akdeniz ise gerek turistik çekicilik ve buna bağlı nüfus yoğunluğu ve gerekse endüstriyel açıdan hızla gelişen ülkelerin kendisini çevrelemesi ile kirliliklere karşı karşıyadır. Kentleşme,turizm,sanayi vb. aktiviteler sonucu oluşan atıkların miktarı, bu faaliyetler sonucu doğal bitki örtüsünün değişmesi ve erozyonun ortaya çıkması, ayrıca tarımsal faaliyetler sonucu ortaya çıkan kirlilik Akdeniz'in genel sorunudur. Endüstriyel ve tarımsal faaliyetler ile turizm kaynaklı mevsimsel nüfus artışına bağlı evsel atık miktarlarının artışının yanı sıra, yat turizmi, denizyolu taşımacılığı kaynaklı atık ve petrol türevleri de önemli kirlilik kaynaklarındandır. Karadeniz ise yıllardan beri bölge insanları için geçim kaynağı, dinlence alanı ve hatta atıkların boşaltıldığı bir bölge olmuştur. Doğrudan veya nehirler yoluyla denize ulaşan arıtılmamış evsel ve endüstriyel atıklar, plansız yerleşme, nüfus artışı Karadeniz'in su kalitesine olumsuz etki yapan nedenlerdendir. Karadeniz'in kapalı bir deniz olması da bir dezavantaj oluşturmaktadır. Yörenin topografyasının uygun olmaması ve yerleşimin dğınık olması sebepleriyle altyapı hizmetlerinin sunulmasında sorunlar olmaktadır. Karadeniz ülkemizde Sakarya,Yeşilırmak ve Kızılırmak başta olmak üzere diğer akarsulardan gelen bazı kirletici yüklerin yanısıra neredeyse tüm Avrupa'nın kirletici yükünü taşıyan Tuna Nehri'nin sularının da almktadır. Ülke nüfüsünun yaklaşık &'ını ve sanayinin %60'ını barındıran, tüm yüzölçümün ise sadece %9'luk bir bölümünü kaplayan Marmara Bölgesi'ndeki nüfus artışı ile buna bağlı olarak ortaya çıkan hızlı kentleşme ve sanayileşme sonucu, Marmara denizi, özellikle 60'lı yılların ikinci yarısından sonra belirginleşen bir kirlenme dönemine girmiştir. Marmara Denizi hacimce küçük ve açık denizlerden bir seri yatay ve dikey engeller ile yalıtılmış olduğundan, kısıtlanmış madde alışverişi sonucu kirlenme büyük bir hızla olmaktadır. Bu kısıtlama sonucu kirleticilerin büyük bir bölümü belirli tabakalarda kalmakta, yoğunluk ise göreceli olarak artmaktadır. 1980'li yıllardan bu yana Marmara'nın sahil bölgelerindeki hızlı yapılaşma, buna paralel olarak gelişen turizm ve artan nüfus olayının katkısı ile ilk aşamada Marmara Denizi'ne bağlı Haliç ve Körfezlerden, daha sonra da kıyı şeridinden başlayarak kıta sahanlığına doğru hızla ilerleyen bir kirlenme ve bunun sonucu olarak da deniz ekonmisinde geniş çaplı doğal denge bozukluklarına yol açmıştır. Marmara Bölgesi, sanayileşme bakımından ülkenin en gelişmiş bölgesidir. Özellikle İzmit Körfezi ile İstanbul Metropolitan alanı ve yakın çevresinde çok çeşitli sanayi faaliyetleri yer almaktadır. Sanayileşmeden kaynaklanan çevre kirliliği ise, özellikle bir içdeniz niteliğinde olan Marmara Denizi'nde oldukça kritik boyutlara erişen deniz kirliliğine neden olmaktadır. Başta kıyılarda olmak üzere çeşitli boyutlardaki dere, çay ve ırmaklara direkt deşarj yaparak gelişen sanayi tesislerinin atıkları kara kaynaklı deşarjlar olarak denize boşalarak kirliliğin daha da artmasına neden olmaktadır. Böylece büyük oranda evsel atıklar yanında, hızla gelişen sanayileşme ile ortaya çıkan endüstriyel atıklar, doğrudan veya dolayı yoldan Marmara Denizi'ne deşarj edilmektedir. Ayrıca giderek artan Deniz Trafiği sonucunda, deniz araçlarının balast ve sintine sularından kaynaklanan kirlenmenin yanısıra ham petrol taşıyan tankerlerden sızan petrol denizde çok geniş alanlara yayılarak önemli bir kirlilik yükü oluşturmaktadır. Bakanlığımızca ÇEVRE BAKANLIĞI , ülkemizin çevre kirliliği açısından en önemli bölgelerinden biri olan Marmara Denizi'nin kirliliğinin önlenmesi amacıyla ilgili tüm kurum, kuruluş temsilcilerinin katılımı sağlanarak 4-5 Ekim 1993 tarihleri arasında bir koordinasyon toplantısı gerçekleştirilmiştir. Toplantıda evsel, edüstriyel ve deniz araçlarından kaynaklanan kirliliğin giderilmesi amacıyla birtakım kararlar alınmış ve bu kararlar bir deklarasyon halinde yayımlanmıştır. Bakanlığımız ve İller Bankası genel Müdürlüğü ortak çalışmaları sonucu, Marmara Denizi'ni olumsuz etkileyen evsel kirlilik kaynaklarına ilişkin yatırım bazında öncelik sıralaması yapılmıştır. Marmara Denizi ve Boğazlar'da deniz trafiğinden kaynaklanan deniz kirliliğinin önlenmesi amacıyla yaptırılan bir proje ile bölgedeki son durum detaylı bir şekilde ortaya konarak eksiklikler tesbit edilmiş ve bu eksikliklerin giderilme yollarının belirlenerek yatırım aşamasına geçilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede Bakanlığımızca 1997 Yılı Yatırım Programına bir proje teklif edilmiş ve proje kabul Su Kirliliği Son düzenleyen Safi; 13 Haziran 2017 2237
Yaygın kanının aksine deniz çevresine en çok zarar veren kirlilik türü gemi/deniz kaynaklı kirlilik değil kara kökenli kirliliktir. Türkiye, Akdeniz ve Karadeniz’de deniz çevresi ve kıyı alanlarının korunması amacıyla kabul edilen uluslararası sözleşmelere taraftır ve kıyıdaş diğer ülkelerle birlikte, kara kökenli kirleticilerden kaynaklı kirliliği izlemek, değerlendirmek ve önlenmesine yönelik gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Bütün deniz ve okyanuslarda olduğu gibi maalesef çevre denizlerimiz de kronik kirlilikten payını alıyor. En son, Marmara Denizi’nde ortaya çıkan müsilaj deniz salyası sorunu deniz çevresinin korunmasıyla ilgili kaygıları daha da artırdı. Zira konunun uzmanlarına göre müsilaj kendiliğinden meydana gelen masum bir doğa hadisesi değil. Esasen müsilaj yeni bir sorun olmamakla birlikte, müsilajın görülme sıklığında, bilhassa 1980’lerden itibaren, istatistiki olarak ciddi bir artış trendi gözlendiği belirtilmekte. Küresel iklim değişikliği nedeniyle oluşan sıcaklık anomalileri ve deniz suyu sıcaklığının aşırı artmasının tetiklemesiyle önümüzdeki yıllarda Akdeniz Havzası’nda müsilaj sorununun artarak devam etmesinin beklendiği ifade ediliyor. Bu durum müsilajın olası sosyoekonomik sonuçları itibarıyla endişe verici. Nitekim sahil şeritlerinde yaşayanların refahı ve sağlığı deniz çevresinin korunmasına bağlıdır dersek hiç de abartmış olmayız. Geçmişte münferit olarak meydana gelen müsilajın gözle görülür şekilde çoğalmasının ve devasa tabakalar halinde geniş alanları kaplamasının en önemli nedenleri olarak ise yanlış atık yönetimi uygulamaları ve küresel ısınma gösteriliyor. Bilim adamları müsilajın olağandışı artışını tetikleyen üç faktörün Marmara Denizi’nde bir araya geldiğini belirtiyor. Bahse konu faktörler; arıtılmaksızın denize doğrudan yönlendirilen atık sular nedeniyle denizdeki azot – fosfor yükünün aşırı artması, deniz suyu sıcaklığının küresel ısınmayla birlikte yükselmesi ve yine iklim değişikliği nedeniyle deniz şartlarının durağanlaşması olarak özetleniyor. Bu bağlamda, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD tarafından 2008’de yapılan bir çalışmada, kara kökenli kirletici atık miktarının kıyılarımız üzerinde o dönemde dahi önemli bir baskı uyguladığı tespiti yapılmış olması dikkat çekiyor. Yaygın kanının aksine, deniz çevresine en çok zarar veren kirlilik türü gemi/deniz kaynaklı kirlilik değil kara kökenli kirliliktir. Kara kökenli kirliliğin ana unsurlarını ise atık sular, endüstriyel deşarj ve tarımsal atıklar oluşturmaktadır. Yine başlıca kirleticiler arasında plastik, besin tuzları, ağır metaller, kalıcı organik maddeler, sedimanlar, petrol türevleri ve radyoaktif atıklar gösterilmektedir. Bunlara hava kirliliği de eklendiğinde kara kökenli kirliliğin deniz kirliliğinin yüzde 80’nine tekabül ettiği tahmin edilmektedir. Kara kökenli deniz kirliliği, esasen sahil bölgelerinde yaşayan nüfusun ve sanayi tesislerinin oransal olarak aşırı olmasından ve kıyı şeritlerinin bunu taşıyacak kapasitesinin olmamasından kaynaklanıyor. Bilhassa küresel nüfusun yaklaşık yüzde 40’ının kıyı bölgelerinde yaşadığı ve mevcut nüfus artış hızı göz önüne alındığında yakın gelecekte kara kökenli faaliyetler nedeniyle deniz kirliliğinin giderek daha büyük bir sorun teşkil edeceği aşikâr. Ülkemizde kara kökenli kirliliğin en çok Marmara Denizi’nde etkili olduğu belirtilmektedir. Bunda hem Marmara Havzası’ndaki sanayi tesislerinin yaygınlığı hem yoğun kentleşme hem de Marmara’nın diğer çevre denizlerimize kıyasla kapasitesinin daha sınırlı olması da rol oynuyor. Takriben 25 milyon vatandaşımızın yaşadığı Marmara Havzası’ndaki mevcut kümelenme, evsel ve endüstriyel atıkların miktarını da önemli oranda artırıyor. Tabiatıyla, kapalı ve yarı kapalı denizler okyanuslara nazaran daha sığ ve durağan olduklarından kara kökenli deniz kirliliğinden daha fazla etkileniyorlar. HUKUKİ ÇERÇEVE Özellikle az gelişmiş ülkelerde kara kökenli kirliliğin azaltılmasına yönelik düzenleyici çalışmalar, ekonomik maliyeti yüksek bulunduğu için tercihe şayan bulunmuyor. Ancak bu lakayıtlığın söz konusu ülkelerin kıyılarındaki deniz hayatını bitme noktasına getireceği hususu göz önüne alındığında, uzun vadede konuya kayıtsız kalan ülkelerin çok daha büyük faturalar ödemesi kaçınılmaz. Uluslararası Çevre Hukuku’nun en temel ilkelerinden birisi olan ve teamül hukukunu da yansıtan “kendi malını başkasına zarar vermeden kullan” ilkesi doğrultusunda devletler, kendi ülkelerine ilişkin egemen haklarını diğer ülkelere zarar vermeyecek şekilde kullanmakla yükümlü. Nitekim 1972 Stockholm ile 1992 Rio deklarasyonlarında anılan ilkeye atıfla, BM şartı ve uluslararası hukuk uyarınca, devletlerin faaliyetlerinin başka ülkelere ve açık deniz alanlarında çevreye zarar vermemesi gerektiği kayıt altına alınmıştır. KARA KÖKENLİ KİRLİLİĞİN ÖNLENMESİ VE BM DENİZ HUKUKU SÖZLEŞMESİ Hâlihazırda kara kökenli kirliliğin önlenmesine ilişkin küresel ölçekte bazı yükümlülükler ihtiva eden yegâne bağlayıcı hukuki enstrüman BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’dir BMDHS, 1982. Bu bağlamda, BMDHS’nin 192. Maddesi deniz çevresinin korunmasına ilişkin genel bir yükümlülük getirmektedir. Keza BMDHS’nin 194. Maddesi deniz çevresinin korunması ve her türlü kirliliğin önlenmesi bağlamında genel bir atıf yaptığı cihetle, kara kaynaklı kirlilik de bu kapsamda değerlendirilmektedir. Yine aynı maddede, devletlerin kendi ülkelerindeki faaliyetlerinin başka devletlere ve ülkelerin kendi ulusal deniz yetki alanlarının ötesinde deniz çevresine zarar vermeyecek tarzda her türlü önlemi almakla yükümlü olduğu belirtilmektedir. Daha da mühimi, BMDHS’nin 207. Maddesi uyarınca devletler kara kökenli kaynaklardan deniz çevresinin kirlenmesinin önlenmesi, azaltılması veya kontrol altına alınması amacıyla, uluslararası standartları göz önünde bulundurmak suretiyle, ulusal mevzuat oluşturmakla mükellef kılınmışlardır. Öte yandan, BMDHS yalnızca bir çerçeve sözleşme nitelinde olduğundan mütevellit taraf devletlerin bahse konu düzenlemelere riayet etmesini mutlak surette temin edecek bir mekanizması bulunmamaktadır. Ayrıca, mezkûr sorun daha ziyade kara kökenli olduğu cihetle bu çerçevede Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün IMO doğrudan bir düzenlemesi de bulunmamaktadır. Diğer taraftan kara kökenli deniz kirliliğini önlemeyi matuf ancak bağlayıcı olmayan tavsiye niteliğinde birçok deklarasyon ve kılavuz belge de kabul edilmiştir. AKDENİZ VE KARADENİZ’DEKİ BÖLGESEL DÜZENLEMELER Kara kökenli deniz kirliliğiyle mücadele küresel ölçekte zayıf kaldığı cihetle daha ziyade bölgesel bazda düzenlenmektedir. Bu kapsamda, deniz çevresinin kara kökenli kirleticilerden korunmasına müteallik birçok bölgesel anlaşma bulunmaktadır. Ülkemizin de içinde yer aldığı, Akdeniz ve Karadeniz havzalarında yoğunlaşan nüfusa bağlı çevre sorunları ile kıyı kirliliği önemli boyutlara ulaşmış ve uluslararası iş birliğini elzem hale getirmiştir. Ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası, küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en kırılgan bölgelerden biri olarak gösterilmektedir. BM Çevre Programı tarafından oluşturulan bölgesel deniz programlarının ilki olan Akdeniz Eylem Planı 1975 yılında oluşturulmuştur. Bahse konu EYLEM Planı 1976 yılında kabul edilen Barselona Sözleşmesi ile yasal bir çerçeveye oturtulmuştur. Yine bu kapsamdaki çalışmaların hukuki temelini teşkil etmek üzere hazırlanan “Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi – Barselona Sözleşmesi” 1976 yılında kabul edilmiştir. Barselona Sözleşmesi, 1995 yılında, deniz çevresinin yanı sıra kıyı alanlarını da kapsayacak biçimde genişletilmiş ve sözleşmenin adı “Akdeniz’in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgesinin Korunması Sözleşmesi” olarak değiştirilmiştir. Ülkemiz, yeniden düzenlenen Barselona Sözleşmesi’ni 2002 yılında onaylamıştır. Barselona Sözleşmesi bağlamında, taraf devletler kendi sınırları içinde bulunan alanlardan kara kökenli kirliliği önleme, azaltma ve mücadele etme konularında bütün uygun tedbirleri almakla mükelleftirler. Sözleşmenin eklerinden birisi ise “Akdeniz’in Kara Kökenli Kaynaklardan ve Faaliyetlerinden Dolayı Kirlenmeye Karşı Korunması Protokolü”dür. Ülkemiz, ayrıca 1992 yılında kapalı deniz niteliğinde olan Karadeniz’in korunması ve rehabilitasyonu için, Barselona Sözleşmesi’nden ilham alınarak oluşturulan, Karadeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi Bükreş Sözleşmesi ve eki Karadeniz Deniz Çevresinin Kara Kökenli Kaynaklardan Kirlenmeye Karşı Korunmasına Dair Protokol’e taraf olmuştur. Bükreş Sözleşmesi çerçevesinde ülkemiz, Karadeniz’e kıyıdaş diğer ülkelerle birlikte, kara kökenli kirleticilerden kaynaklı kirliliği izlemek, değerlendirmek ve önlenmesine yönelik gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. ÜLKEMİZİN ÇABALARI Eşsiz coğrafi konumu dolayısıyla Türkiye, Akdeniz ve Karadeniz’de deniz çevresi ve kıyı alanlarının korunması amacıyla kabul edilen her iki bölgesel sözleşmeye de taraftır. Ayrıca, Bükreş Sözleşmesi sistemi çerçevesinde, kara kökenli kirleticilerin kontrolüne ilişkin kıyıdaş devletler arasında bölgesel eşgüdümü sağlamakla görevli Karadeniz Komisyonu Daimî Sekretaryası’na da İstanbul ev sahipliği yapmaktadır. kilometrelik kıyı şeridimizin kara kökenli deniz kirliliğinden korunması amacıyla, ülkemizin de taraf olduğu bölgesel sözleşmeler ve protokoller ile ulusal mevzuatımız doğrultusunda, özellikle son 20 yıldır bazı çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin bu çerçevede, 2005 yılında, hazırlanan “Kara Kökenli Kirlilik Kaynaklarına ilişkin Ulusal Eylem Planı”, daha sonra 2016-2018 yılları arasında “Denizlerimizin Kara Kökenli Kirleticilere Karşı Korunmasına Yönelik Ulusal Eylem Planı” adıyla güncellenmiştir. Bu çerçevede, başlıca kara kökenli kirlilik kaynakları tespit edilmiş ve bir dizi mevzuat değişikliği yapılması da önerilmiştir. Ancak bu konuda daha fazla mesafe katedilmesi gerektiğini son müsilaj hadisesi göstermiş oldu. İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi’nden oluşan Türk Boğazlar sisteminin, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan yegâne suyolu olarak sahip olduğu stratejik önem tartışılmaz. Ayrıca, iç deniz statüsündeki Marmara Denizi, önemli bir ekosisteme de sahiplik yapmaktadır. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilen ve binlerce yıllık tarihe sahip İstanbul’un görkemli mazisini yansıtan mekânlarının arasından kıvrılarak geçen hayat suyu Marmara’da deniz çevresinin korunmasının önemi izahtan varestedir. Sevgili dostlar, bir yarımada devleti olan ülkemiz açısından taşıdığı özel önem çerçevesinde yaz ayları boyunca bu köşede deniz kirliliğinin önlenmesine ilişkin uluslararası sözleşmeleri ve bunların uygulamaya dönük veçhelerini ele almaya devam edeceğim.☸ Post Views
Aşağıda “Deniz Kirliliği” konulu bilgilendirici bir metin yazı kısaca olarak ele alacağız. Günümüzde ne önemli çevre sorunları arasında kirlilikler gelmektedir. Çevre kirliliği canlı hayatını da olumsuz yönde etkilemektedir. Çevre kirlilikleri, hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, ışık kirliliği, uzay kirliliği olarak yaşanmaktadır. En çok kirlilik yaşanan alanlardan biri de denizlerdir. Deniz kirliliği, denizlere atılan atıklar nedeniyle yaşanmaktadır. Özellikle plastik atıkların denizlere bırakılması denizleri kirletirken, deniz canlılarına da zarar vermektedir. Birçok deniz canlısının ölümüne, yaralanmasına ve neslinin tehlikeye girmesine neden olmaktadır. Bunun için denizlerde temizlik faaliyetlerinin yapılması bunun için belediye hizmet projelerinin uygulanması, gerekli teknik araçlarının da muhakkak temin edilmesi gerekir.
Bu yazımızda Deniz Kirliliği İle İlgili Gazete ve Dergi Yazıları paylaşacağız. Deniz … Yazımızı arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.
Bu yazımızda Deniz Kirliliği İle İlgili Gazete ve Dergi Yazıları paylaşacağız. Deniz kirliliği büyük önem taşıyan bir konu Dünyada her yıl yaklaşık milyon ton plastik atık okyanusa dökülüyor. Şimdi gazete ve dergi yazılarımıza göz atalım. 1 Deniz Kirliliği İle İlgili Gazete ve Dergi Yazıları Hong Kong’un gri kefal balıklarının yüzde 60’ı mikro plastik tüketiyor ve bazılarında 80 parça plastik fazla balık türü bu durumdan etkilendi. Greenpeace, bu tüketimin balıkların toksin seviyesini arttırabileceği konusunda uyardı. Bu toksinlerin, bizi özellikle de hamilelerde ve büyüme çağındaki çocuklarda potansiyel olarak kansere neden olduğu kanıtlandı. Hong Kong’un plajları, her metrekarede 5 binden fazla mikro plastik parça içeriyor. Bu ABD’den daha fazla. Hong Kong’da yaşayan 7 milyon insan, yıllık milyon ton atığa neden olmaktadır. Bunun üçte ikisi atıkların gömüldüğü alanlarda bulunuyor. Not Yeşil Barış ya da küresel ismiyle Greenpeace çevreyi korumak amacıyla kurulan bir örgüttür. 2 Deniz Kirliliği İle İlgili Gazete ve Dergi Yazıları Dalgıçlar, deniz kirliliğine sorununa dikkat çekmek amacıyla ellerine aldıkları çöp torbalarıyla İstanbul Boğazına daldılar. Denizin dibinden çıkanlar, görenleri adeta hayrete düşürdü ve bu kadar da olmaz dedirtti. Deniz Temiz Derneği yani Turmepa farkındalık için kolları sıvadı. Dakikalar içinde deniz tabanından torba torba çöp çıkardılar. Suyun altından onlarca şişe, cep telefonu hatta araba direksiyonu bile çıktı. Boğazdaki kirlilik canlıları olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Denizlerimizin temiz kalması için sizde destek olun. 3 Deniz Kirliliği İle İlgili Gazete ve Dergi Yazıları Denizlerde 150 milyon tondan fazla plastik bulunduğu tahmin ediliyor. Yani rakam çok büyük eğer kontrol edilmezse 7 yıl içinde balıkların 3’te 1’i kadar bu plastikle birlikte yok olup kirlilik her geçen gün artıyor. Denizlerdeki kirlilik deniz canlıları dolayısıyla da insan sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Yıl 2050’yi gösterdiğinde kirlenme bu kadar hızlı ve çabuk ilerlerse denizlerdeki plastik atık oranı balık oranından çok daha fazla olacak. Ülkemizde ve dünyada denizler için tehlike çanları çalıyor. Dünyada 300 milyon tonun üzerinde plastik üretiliyor bunların neredeyse yarısı denizlere dökülüyor.
deniz kirliliği ile ilgili dergi yazıları